Merkezi İstanbul Kartal’da bulunan ATA Hukuk Bürosu sahibi Avukat Serkan Kaya, Serhat Yaşam Dergisi imtiyaz sahibi Erkan Sarıkaya, Pandemi sürecinde ülkemizin ekonomik durumu, Yargı reformu, Suriyeli göçmenler ve Doğu Akdenizdeki uluslarası hukuk durumu konusunda önemli açıklamalar yaptı.
Serhat Yaşam: Serkan Bey öncelikle röportaj talebimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Geçen sayımızda sizinle daha çok memleketimiz ve STK’lar üzerine konuşmuştuk. Oldukça ses getiren güzel bir röportaj olmuştu. Ama siz çok yönlü bir kişisiniz. Siyasetle ve uluslararası ilişkiler ile de ilgileniyorsunuz. Özellikle bazı analizlerinizin haklı çıktığını yakından takip eden biri olarak size bu konular ile ilgili sorular sormak istiyorum. Pandemi sonrası Dünya siyasetinde ne gibi değişiklikler olabilir, bu konuda neler söylemek istersiniz?
Serkan Kaya: Erkan Bey öncelikle nazik cümleleriniz için teşekkür ederim. Elimden geldiği kadar okumaya ve yorumlamaya çalışıyorum. Uluslararası ilişkilere karşı da özel bir ilgim var. Siyasi tarihi anlamaya ve günümüze ilişkin değerlendirmelerde bulunmaya çalışıyorum. Tarih okumaları ve geçmiş ile ilgili bilgiler, bugünü yorumlamaya ışık tutuyor. Bu bağlamda değerlendirmelerimin sıklıkla gündemi yakaladığını görünce çok mutlu oluyorum.
Pandemi konusunda da şunu söyleyebilirim: Başlangıçta bu durumun doğal bir salgın olduğunu düşünmüştüm. Ama gelişmeler ve ortaya çıkan sonuçlar bu fikrimin değişmesine yol açtı. Şu anda bunun bir biyolojik saldırı olduğunu düşünüyorum ve 3 temel hedefi olduğunu düşünüyorum. Hedeflerden birisi Trump idi. Seçimi kaybetmesi gerekiyordu. Zira hem kişiliği ile ilgili sorunlar hem de ABD’nin küresel liderliğine uygun olmayan davranışları nedeniyle gönderilmesi gerekiyordu. Ve esasen pandemi öncesi ABD ekonomik verileri çok iyi iken, salgın ile bu durum bozulmuş ve rekor oy almasına rağmen seçimi kaybetmiştir. Uzun süre sonra bir başkan sadece 1 dönem başkanlık yaparak koltuğu devretmiştir. Pandemi öncesi anketlerde Trump’ın ikinci kez seçileceği yolunda güçlü emareler vardı. Ama küresel sistem, dünyaya bu kadar ilgisiz kalan bir başkanın ikinci kez devam etmesini istemedi. O halde pandeminin bu ilk amacına ulaştığını söylemek mümkündür.
Hedeflerden bir diğeri ise küresel ekonomik sistemin tahkim edilmesidir. Pandemi döneminde küresel şirketler karlarını kat kat artırmışlardır. Başta teknoloji şirketleri olmak üzere, büyük marketler, küresel gıda üreticileri, küresel sağlık sektörü rekor karlar açıklamışlardır. Yerel şirketler büyük sıkıntılar yaşarken bu şirketler dev cirolar açıklamıştır. Alışverişlerin hemen hemen tamamının kredi kartı ile yapılması küresel finans sistemini de rekor karlara ulaştırmıştır. O halde pandeminin bu ikinci hedefine ulaştığını da söyleyebiliriz.
Pandeminin üçüncü Büyük hedefi ise Çin’dir. Zira yeni dünya düzeninde Çin, ABD’nin en büyük rakibidir. Kısa süre içinde ABD’den daha büyük bir ekonomik güce dönüşeceği öngörülmektedir. Böyle bir salgını Çin’den çıkarmak suretiyle Çin’in imajına zarar verilmek istenmiştir. Bence bunda başarılı da olunmuştur. Bundan sonraki dönemin cevabı için kilit nokta da burasıdır. Çin ve Rusya küresel sistemin bu saldırısına karşılık vermeye çalışacaktır. Yeni ABD başkanı Biden ise bu iki ülkeyi kuşatmak için Avrupa ile ilişkilerini yakınlaştıracak ve bizim gibi eski müttefiklerini de bir seçim yapmak konusunda zorlayacaktır. Ancak dünyanın geldiği noktada ne kadar istekli olursa olsun ABD’nin karar alma ve uygulatma konusundaki hareket kabiliyeti, eskisi kadar etkin olmayacaktır. Bu durumda ABD’nin ülkemize yönelik tehditkâr bir yaklaşımı içine girmesi beklenebilir. Özellikle Avrupa Birliğinin Akdeniz’de ABD ile eşgüdüm halinde hareket etme kararı bu bölgede gergin bir döneme girileceğini gösteriyor. Suriye konusunda da ABD’nin Türkiye’yi Rusya ile yaptığı iş birliğinin tersine bazı adımlar atmak konusunda zorlaması söz konusu olabilir. Bu tarz eylemlerle karşılaşmadan önce, ABD’nin bize yönelteceği tehditlere karşı hazırlıklı olmamız, küresel ve bölgesel ittifaklarımızı güçlendirmemiz gerekmektedir.
Serhat Yaşam: Uluslararası Deniz Hukuku kapsamında Doğu Akdeniz’deki petrol ve doğalgaz kaynakları ile ilgili Türkiye’nin Hukuki durumu nedir?
Serkan Kaya: Doğu Akdeniz tarih boyunca hep büyük bir stratejik öneme sahip olmuştur. Bu bölgede yer alan adalar ve özellikle de Kıbrıs hayati bir önem taşımaktadır. Geçmişe kıyasla bugün için umut verici olan, uzun yıllar sonra KKTC’nin durumu ve geleceği konusunda Türkiye ve KKTC yetkililerin aynı şekilde düşündüğü bir iklim yakalanmıştır. Zaman zaman bu konuda ülkemiz ile KKTC yetkililerinin farklı düşünceler içinde olduğuna çok defalar şahit olduk. Oysa şimdi bu konudaki çizgisi ilk günden bu yana aynı olan Türkiye ve nihayet yeni Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, iki devletli çözüm dışında her türlü bakış açısının reddedileceği kararlılığını birlikte ortaya koymaktadır. Bu hem Türkiye’nin niyeti ve bugüne kadar Kıbrıs konusundaki tutarlı duruşu için hem de Kıbrıs’ın geleceği için çok önemlidir. Zira Türkiye Kıbrıs’a rağmen bir kavga içinde değil, Kıbrıs için Kıbrıs ile birlikte mücadele ettiğini dünyaya göstermektedir.
Diğer taraftan Azerbaycan’ın Karabağ’ı geri alması ile birlikte KKTC’yi tanıyan ülke sayısında bir artış olacaktır. Zira kimi Avrupalı ülkeler ve Yunanistan, Azerbaycan’ın KKTC’yi tanıması halinde kendilerinin de Karabağ’da bulunan sözde hükümeti tanıyarak karşılık vereceklerini açıklayarak, Kıbrıs konusunda baskı kurmaktaydılar. Bu yönden de yükümüzün hafiflediğini söyleyebiliriz.
Türkiye, Akdeniz’e en uzun kıyı şeridi olan ülkedir. Dolayısıyla Akdeniz’de bulunan enerji kaynaklarını arama ve çıkarma konusunda en fazla hakka sahip ülke konumundadır. Bu anlamda yaptıkları da son derece meşrudur. Artık vatan tanımı kara sınırları ile değil, kara sınırını çevreleyen deniz sınırı ile de değerlendirilmektedir. Türkiye’nin de münhasır ekonomik bölgelerini belirlemek ve genişletmek için anlaşma yapması çok doğaldır. Ben en kısa sürede Türkiye’nin Mısır ve İsrail ile de ilişkilerini düzelterek bu bölgede münhasır ekonomik bölge oluşturmak için anlaşma yapmasında büyük menfaatimiz olduğunu düşünüyorum. Bu yönde emareler de ortaya çıkmaya başladığı için mutluyum. Diğer taraftan Türkiye’nin Suriye ile de ilişkilerini düzeltmesini, güvenlik önceliklerimiz dikkate alınarak ülkemizde bulunan Suriyelilerin geri dönüşünün sağlanması konusunda adımlar atmasını da elzem görüyorum.
Serhat Yaşam: Ülkemizdeki Suriyeli mültecilerin durumu hakkında düşünceleriniz nelerdir?
Serkan Kaya: Erkan Bey öncelikle ülkemizde bulunan Suriyelilerin teknik anlamda mülteci olmadığının altını çizmek isterim. Hemen her platformda Suriyeliler için mülteci kavramı kullanılmaktaysa da bence bu doğru bir kullanım değildir. Ülkemizde bulunan Suriyeliler bizim açımızdan göçmen veya misafirdir. Belki biraz zorlarsak sığınmacı diyebiliriz ama mülteci diyemeyiz. Zira ülkemizin taraf olduğu 1951 tarihli Cenevre sözleşmesine göre biz sadece Avrupalı göçmenlere mülteci hakkı tanımayı kabul etmiş durumdayız. Diğer taraftan Suriyeli misafirlerimizin yaşadığı sorunların bir an önce son bulmasını temenni ediyorum. Ülkelerini terk etmek zorunda kalmaları, başka bir ülkede, farklı bir kültürde ne kadar imkan tanınmaya çalışırsa çalışılsın yeniden hayat kurmaya çalışmaları kolay kabul edilebilir şeyler değildir. Çocuklarını sağlıklı ortamda büyütemeyen, iyi bir eğitim veremeyen bir toplumdan bahsediyoruz. Her ne kadar devletimiz ve milletimiz bu kişilerin huzurlu olmaları için elinden geleni yapıyor ise de kendi evlerinin rahatlığını asla bulamayacaklardır. Diğer taraftan her biri savaş travması yaşamış ve doğru düzgün eğitim alamamış bireylerden oluşan böyle yoğun bir toplumu uzun süre sağlıklı şekilde barındırmak da mümkün değildir. Zamanla ortaya çıkabilecek büyük toplumsal sıkıntılar olabilir. O yüzden en doğru yol, bir an önce Suriye’de barışın sağlanması ve bu kişilerin hem geri dönüşlerinin hem de yaşam haklarının güvence altına alınacağı önlemlerin alınmasıdır. Bu arada Suriye’nin kuzeyinde ülkemiz aleyhine oluşabilecek terör olaylarını engelleyecek tedbirlerin de elden bırakılmaması gerekmektedir. Ben ancak bu şekilde sağlıklı bir düzenin olabileceğini düşünüyorum.
Serhat Yaşam: Ülkemizde gündemde olan yeni yargı reformu için düşünceleriniz nelerdir?
Serkan Kaya: Siyaset bilimi uzmanlarının üzerinde hemfikir olduğu konuların başında şu gelir: Adaletin sağlam temellere oturduğu, hızlı ve güvenilir olduğu her yerde ve her zaman toplumlar gelişmiş, devletler büyümüştür. Bu tarih boyunca böyledir. Güçlü bir adalet düzeni bir ülkenin yeraltı kaynaklarının zenginliğinden de jeopolitik öneminden de önce gelir. Büyük petrol rezervine sahip olan Ortadoğu ülkelerinin birçoğu gelişmişlik endeksinde gerilerde iken, Norveç’in en üstte olmasının başka bir açıklaması yoktur. Adalet demokrasinin temelidir. Adalet düzeni doğru işlemeyen bir ülke asla demokratik olamaz. Adalet kişisel hak ve özgürlüklerin teminatıdır. Yaşam ve işkence görmeme hakkının, din ve vicdan hürriyetinin, siyasal ve sosyal hakların, teşebbüs hakkının teminatı adalettir. Üstüne bir de bizim medeniyetimizin adalete verdiği önemi de eklemek gerekir. Türk-İslam Medeniyetinin temeli adalet üzerine kurulmuştur. Medeniyetimizin misyonu da budur. Bizim yaşadığımız coğrafyalar adalet ile anılmıştır.
Ancak günümüzde adalet sisteminin doğru işlediğini söylemek pek mümkün değildir. Yargı yavaş işlemektedir ve pahalıdır. Mevzuatımızda hızla reforma tabi tutulması gereken kanunlar bulunmaktadır. Hâkim güvencesinin güçlendirilmesi gerekmektedir. Hukuka olan saygıyı artırmak “hukukun üstünlüğü” ilkesini temel bir toplumsal değer haline getirmeliyiz. O yüzden bir an önce mahkemeleri güçlendirmeli ve hızlandırmalıyız. Kanunlarımızı gözden geçirmeli ve tam demokratik standartların yerleşmesi için mücadele etmeliyiz. Bunları yaparsak, kısa süre içinde ülkemizin çağ atladığını göreceğiz.
Serhat Yaşam: Ülkemizdeki ekonomik durumu nasıl görüyorsunuz?
Serkan Kaya: Ne yazık ki gerek küresel gerek de bazı yapısal sorunlar nedeniyle ekonomimizin durumunun iyi olduğunu söyleyemeyeceğim. Gayrı Safi Milli Hasılamız birkaç yıldır geri gitmektedir. Bunun konjonktürel nedenleri olduğunu kabul etmekle birlikte, başka nedenleri olduğunu da düşünüyorum. Bizim hızla yapısal sorunlarımızı çözmemiz gerekiyor. Ekonomimizi, yüksek katma değerli ürünlerin üretildiği bir üretim ekonomisine dönüştürmemiz gerekiyor. Tarımda yüksek verimliliği sağlamalıyız. Ama ürün kalitesini de bozmamalıyız. İhracatta kg başına elde ettiğimiz geliri hızla artırmamız, yükte hafif pahada ağır ürünler üretmemiz gerekmektedir. Teşvikleri üretim odaklı vermeli, kalite standartlarımız yükseltmeliyiz. Bu da ancak eğitim sistemimizi değiştirmemizle, gençlerimizin ufuklarını açmakla mümkün olabilecektir. Bu reformları hızla yapmalıyız. Aksi halde orta gelir tuzağından çıkmamız zor olacaktır.
Diğer taraftan ekonomi ve hukukun birlikte gelişmesi gerekmektedir. Adaleti geri bırakıp ekonomiyi güçlendirir isek, belki daha büyük finansal kaynaklara sahip olabiliriz ama gelir dağılımındaki makası da açmış oluruz. Bu nedenle ekonomi ile birlikte ve belki daha önce hukuk reformunu hayata geçirmeliyiz.
Serhat Yaşam: Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Serkan Kaya: Dünyamız hızla değişiyor. Her geçen gün ülkemizin önemi artıyor. Eski siyasi argümanları, eski bakış açılarımızı bir kenara bırakmalıyız. Artık karşımızda çok kutuplu bir dünya var. Bugün dünyada tek bir doğru ile değil, birden fazla doğru ile karşı karşıyayız. Bizim gibi jeopolitik önemi yüksek ülkeler için çok kutuplu bir dünya hem risk hem de fırsattır. Eğer yeterince iyi hazırlanmazsak, dünya siyasetinin karşımıza çıkardığı sorunlar karşısında bocalayıp, kötü neticeler alabiliriz. Ama iyi hazırlanır ve eski siyasi söylemleri bir kenara bırakıp birlik içinde hareket edebilirsek krizleri fırsata çevirebiliriz. Tarihin nadir anlarından birine hızla ilerliyoruz. Bunu başarmak bizim elimizde. Osmanlı iyi teşkilatlanmış bir yapıya sahipti ve bu sayede Bizans’ın ona sunduğu fırsatları çok güzel kullanabildi. Bu sayede Balkanlarda çok kolay ilerleyebildi. Japonya ve Almanya, her iki dünya savaşını kaybetmesine rağmen, birlik ve beraberlikleri ve güçlü devlet sistemleri sayesinde çok kısa sürede toparlanıp dünyanın en büyük devletleri haline gelebildiler. Bizim de kriz anlarında hızlı reaksiyon verme konusunda iyi bir karnemiz var. Bu sebeple ben bu fırsatı iyi değerlendirebileceğimiz konusunda ümitliyim. İnşallah yanılmam.
Son olarak bana bu fırsatı verdiğiniz için teşekkür eder, tüm vatandaşlarımızın yeni yılını en içten dileklerimle kutlarım. İnşallah tüm kötü zamanlar, geride bıraktığımız günlerde kalmıştır.